İşgale son, NATO defol!
2026 Temmuz ayında Ankara’da yapılacak olan NATO zirvesi, ABD emperyalizminin başta genişletilmiş Ortadoğu olmak üzere tüm dünya üzerindeki hâkimiyet amacında yeni bir sürece geçiş amacı taşıyor. İran’a yönelik saldırı planları başta olmak üzere Gazze’den Suriye’ye, Yemen’den Lübnan’a bütün Ortadoğu’yu hedef alan sömürgecilik planları ABD emperyalizminin “yeniden büyük” olma hevesi için büyük önem taşıyor. Bu zirve emperyalistler için dünyanın sömürgecilik temelinde yeniden paylaşımında yeni bir aşamaya geçmesi hedefiyle gerçekleşecek. Tam da bu yüzden İran’ın, Ortadoğu’nun, Kafkasların, Doğu Akdeniz’in ve Ukrayna’nın yani genişletilmiş Ortadoğu’nun kesişim noktasında Türkiye’de gerçekleştirilmek isteniyor.
ABD emperyalizminin NATO zirvesini Türkiye’de gerçekleştirmek istemesinin bir sebebi daha var. Türkiye egemen sınıfları emperyalizmle bütünleşmiş ve siyasi olarak işbirlikçiliğini kanıtlamıştır. Bugünlerde Saray iktidarı ABD’nin bölgesel çıkarları ve planları doğrultusunda hareket edeceğini bir kez daha kanıtlamak için hevesle hareket etmektedir. Türkiye, ABD için Ortadoğu’da adeta bir arabuluculuk rolü oynamaktadır. Son olarak Gazze’de askeri olarak konuşlanmak istemesinin sebebi İsrail’e karşı Filistin halkının korunmasını sağlamak değil, Filistin direnişinin silahsızlandırılması için güvence olmak, ABD’nin Gazze planları arasında olan bir emlak merkezinin inşa edilmesini garanti altına almak, yine ABD’nin hâkimiyet kurmak istediği ticaret rotaları ve enerji havzalarının ABD adına güvenliğini sağlamaktır. Saray iktidarı ABD’ye ne kadar iyi bir müttefik olduğunu göstermek için çaba sarf ediyor olsa da sonuçta ortaya çıkan durum sadece Ortadoğu’nun ve Türkiye’nin yeniden ve yeniden sömürgeleştirilmesidir.
Türkiye egemen sınıfları daha en başından itibaren emperyalizme bağımlı ve bütünleşik bir şekilde gelişmiş, Türkiye’nin üretim altyapısı, temel hizmetleri, bürokrasisi, kültürel kurumları ve üniversitelerinde emperyalizm içselleşmiştir. Bu içselleşme sürecinin başlangıç noktalarından birisi Türkiye’nin NATO’ya üyelik sürecidir. Dünya halklarının eşitlik ve özgürlük özlemlerini devrimci bir şekilde ifade etmesini, kendi kaderini eline almasını ABD emperyalist-kapitalist sistem için bir tehdit olarak görmüş, Kore’de ortaya çıkan halkın devrimci hareketini bastırmak için bir karşı saldırı başlatmıştır. Türkiye NATO’ya katılmak için ABD’nin bu karşı devrimci savaşına asker göndererek katılmış ve bu sayede 1952 yılında NATO üyesi olmuştur.
O günden sonra başta Komünizmle Mücadele Dernekleri gibi karşı devrimci odakların oluşturulmasını içeren kontrgerillanın Türkiye’de örgütlenmesi olmak üzere ABD istihbaratı tüm kurumların içerisine yerleşmiştir. ABD istihbaratı ve dolayısıyla NATO, örgütlendirdiği paramiliter faşist çetelerle Türkiye’de halkın ilerici ve devrimci tüm hareketlerini şiddetle bastırma görevini üstlenmiştir. Bu durumun içerisinden Fetullah Gülen tarikatı başta olmak üzere siyasal İslamcı gruplar palazlanmış, faşist çeteler uyuşturucu, kara para aklama gibi yöntemleri de kullanarak mafyalaşmış ve ABD’nin dünya çapında yürüttüğü karşı devrimci faaliyetlerin hem insan hem de para kaynağı olmuşlardır.
Tüm bunların sonucunda Türkiye’de emperyalizm içsel bir olgu haline gelmiş NATO bunun en büyük işgal aracı görevini üstlenmiştir. Türkiye’nin NATO üyeliği sonucunda ABD’nin yaşadığımız bölgede yürüttüğü operasyonlarda Türkiye de kullanılmıştır. Emekçilerin, halkın ihtiyaçlarına göre yapılandırılması gereken bütçeler savaşa göre yani ABD’nin çıkarlarına göre düzenlenmiştir. Emperyalizme bağımlılık aynı zamanda bu topraklarda yaşayanları emperyalist tekellerin ucuz emek gücü haline getirmiş, yeraltı kaynaklarımız uluslararası maden ve enerji şirketlerinin kullanımına sunulmuş, eğitimden sağlığa temel haklarımız yine uluslararası tekellerin kârlılık alanı haline getirilmiştir. Okullarda patronların ihtiyaçları için tarikatlarla gericilik ve MESEM’lerle çocuk işçilik yaygınlaştırılmış, üniversiteliler geleceksizleştirilmiş, üniversiteler birer sömürge kurumu haline gelmiştir. Bugün birçok üniversitede Ar-Ge adı altında silah sanayi, maden şirketleri, OSB’ler, ticaret firmaları için araştırmalar yapılıyor, kârlılık arttırıcı yöntemler geliştiriliyor. Son olarak NATO’nun DIANA programına Türkiye’den dâhil olan üç firmanın hepsi üniversiteleri araç olarak kullanıp Ar-Ge faaliyetlerinde bulunmaktadır. Bu şirketlerin faaliyetleriyle Gazze’de çocukları öldüren savaş teknolojisi daha fazla geliştirilecek, insanların hayatlarının her dakikasını denetleyen, gözetleyen ve halka potansiyel suçlu olarak yaklaşan denetim ve gözetim teknolojileri savaş tekellerinin hizmetine daha fazla sunulacak.
Bu ülke emperyalistlerin oyun alanı değildir!
Emperyalist sömürgeciliğin işgal ve ilhak aracı olarak NATO’nun zirvesini topraklarımızda yapacak olmasını Saray iktidarının işbirlikçiliğinin kanıtı olarak görüyoruz. Bu toprakların emperyalistleri “misafir” etmesini kabul etmiyoruz. İşbirlikçiliğin yol açtığı doğal sonuçlarından birinin Ortadoğu halklarına daha fazla savaş ve daha fazla sömürü olduğunu biliyoruz.
Bu işgal ve sömürgecilik zincirini kıracağız. Emperyalistlerin bu topraklardaki bütün varlığı, yapacakları her toplantı, onlara işbirlikçilik yapan her unsur gayrimeşrudur. Bu memleketin Devrimci Gençlik’i olarak ilan ediyoruz, Temmuz ayında gerçekleştirmek istedikleri toplantı onlar için huzurlu geçmeyecek! Kampüs kampüs, mahalle mahalle, sokak sokak NATO’nun işgalciliğine, emperyalist bağımlılık ilişkilerinin bu topraklara ve halka verdiği zarara karşı mücadeleyi büyüteceğiz. İşbirlikçi her şirketin gerçek yüzünü ortaya çıkartacağız. Bu toprakların antiemperyalist mücadele geleneğini, 6. Filo’yu denize dökenleri, Kommer’i ODTÜ’den kovanları, “Barış için savaşacağız!” diyerek Irak savaşında tezkereye izin vermeyenleri kendimize yol gösterici olarak alıyoruz. Başta gençliği ve emekçi halkımızı emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı mücadeleye çağırıyoruz.
Bu toprakların ve bu halkın kaderi kendisini dünyanın efendisi zanneden emperyalistlerin ve onların Saraylarda oturan işbirlikçilerinin iki dudağı arasından çıkacak. Bu topraklarda halkın egemenliğinin hüküm sürmesi için kendi kaderimizi kendi elimize alacağız!
